ÇYDD'den başarı öyküleri: 2

cyddden-basari-oykuleri-2 Çağlar, gencecik birikiminden iki kitap çıkardı

Kendinden yaptığın çalışmalardan biraz bahseder misin?

1984 yılında İstanbul’da doğdum, üniversiteye kadar İstanbul’da okudum, sonrasında Bolu’ya üniversite için gidince oraya da yerleştim uzun süre de Bolu’da yaşadım. Üniversite hayatım planlanandan daha uzun sürse de bu süre içerisinde birçok sosyal proje geliştirdim ve gerçekleştirdik ya da içerisinde bulundum. Profesyonel eğitmenlik ve siyasi danışmanlık yapıyorum. Aynı zamanda yayımlanmış iki kitabım var. Çocukluğumdan beri yazardım, bu benim içimden gelen durdurulamaz bir istekti ama kitaplara dair görüşleri aldıkça gözüken o ki edebiyat alanında daha da yol almaya devam edeceğim. Derdimi farklı bir tarzda anlatıyorum, anlaşılır mıyım korkusu vardı gördüm ki birçok insanla benzer hislere sahipmişiz, birbirimizi bu şekilde de çok iyi anlıyormuşuz.

 

Yaptığın çalışmalarda gösterdiğin gelişime derneğin katkısı var mıydı?

Edebiyat hayatın içinden doğmak zorunda. Henüz yaşanmamış anları ve hikâyeleri elbette ki kurgulayacak ve sunacaktır, hayaller henüz yaşanmamış yarınların gerçekleridir. Fakat tam da bu esnada gözümüzden kaçırmamamız gereken asıl konu, hayal etmekten yılmayacağız diye bugün gözümüzün önünde olup bitenden kaçmak bizleri gerçeklerin ağırlığından kurtaramaz.

Arabesk kültürü günlük hayata hâkim olduğundan beri acıları da gerçek ağırlığında yaşayamaz olduk. Olayları ve duyguları ajite etmek, görmezden gelmek kadar tehlikeli bir alışkanlık halini aldı. Az önce söylediklerimden de insanların duygularına acı katrak dayanılmaz hale getirmek anlaşılmasın ama artık bu ülkede her an, her saniye tam da gözümüzün önünde büyük acılar yaşanıyor. Çevrenizle empati kurmaya başladığınız an itibariyle insanların ne büyük bir sorunlar yumağının içerisinde kaybolduklarını anlıyorsunuz. İşte edebiyat, bu yaşananları görmezden gelmeye alışanlara gerçeği anlatmak zorunda. Genel bakıştan farklı bir açıdan, bizi insan yapan duygularımız ve değerlerimizle yaşananları yazmak zorunda.

Çağdaş Yaşam işte tam da o hayatın ortasındaki insanları görerek bir nebze olsun yardımcı olmaya çabalayan güzel yürekli insanlarla dolu. Bu güzel insanlar sayesinde yıllar yılı hem hayata karşı samimi bir farkındalık geliştirdim hem de pek çok insanın ömrü boyunca göremeyeceği kadar çok farklı hayatlara dokundum. Her zaman söylerim, ÇYDD beni ben yapan büyük ailemdir.

Kitaplarına dönersek, konusu nedir, ne anlatmak istedin?

İlk kitabımın ismi “Tahtadan Kemiklerim Acır mı Arkadaş?” Hem biraz benim ve hayata bakışımın farklı alanlardan özetiydi, hem de bir nabız yoklamasıydı. Anlatmak istediğim ise hiçbir insanın taş yürekli denecek kadar taşlaşamadığını ve asla da taşlaşamayacağını, kendinizi ancak tahtalaştırabileceğinizi anlatıyordu. Kendisini duygularından ve gerçeklerden yoksun bırakmaya çalışan insanların tam da taş gibi güçlü olduğunu sandıkları anda tahtadan kemiklerinin kırılacağını göstermeye çalıştım. Biliyorsunuz tahta bir defa kırıldığında asla tekrar birleşmez. Bizler de bunun gibi, çocukluğumuza karşı verdiğimiz hiçbir savaşı galip bitiremeyiz.

İkinci kitap ise “Hiçbir Anne Yalnız Gitmez Ölüme” benim biraz daha cesur davrandığım bir kitap oldu.

Bu kitabın derdi de annelerin bir gün gelip de bedenen yanımızda olmayacakları vakit geldiğinde bile biz evlatların her şeyi onlar gibi yapacağıydı. Masada tuzu aynı yere koyacak, soğanı onlar gibi doğrayacak, eşyaları onların sırasıyla yerleştirecek, bir şeyi yapıp yapmadığımıza dair bize seslenen iç sesimizde bile onların sesi yankılanacak. Annesini çok seven ve dernek sayesinde onlarca anne edinen bir genç olarak bir ara bu hissimi anlatmalıydım. Geleceğin annesi Pelin’in sokakta bir liraya günde onlarca mendil satarken, yanında durup imrenerek baktığı bir liralık kepçeyle oyuncak kazanma oyununu ömrü boyunca bir defa bile oynayamadığını yazmak zorundaydım. O kızın o bakışını kimse umursamadan geçiyor olabilir, ben fark ettim ve o an bunu insanlara anlatmak benim görevim oldu. İnanın o kızı yarım saatlik uğraş sonunda ancak oynamaya değil, düğmeye basmaya ikna edebildim. O yüzündeki heyecan ve mutluluğu gördüğüm andır ruhumun basitlikten arındığı an.

Yani özetle, fark edilmeyen insanların basit anlarının bana göre muhteşem hikâyelerini yazdım diyebilirim.

 

ÇYDD ile nasıl tanıştın? ÇYDD’nin sosyal hayatına etkisi nasıl oldu?

Lise döneminde konferanslarını görüyor, duyuyordum. Orada bir temas oluşmuştu. Üniversite döneminde Bolu Şubesi’ndeki harika insanlarla tanışınca bu güzel ailenin bir bireyi olmayı hak etmeye çalışmam gerektiğini anladım. O gün bu gündür de aralıksız şekilde elimden gelen katkıyı koymaya çalışıyorum.

Fakat, asıl motivasyonum neydi diye sorarsanız, kesinlikle Türkan Hocadan ve Türkel Hocadan öğrendiğim “dokunulmayana dokunmak” olmuştu. Dokunulmazlardan korkan insanlar ömürleri boyunca kaçarak, dokunulmayan insanlar ise ömürleri boyunca içlerinde bir yerde fark edilmeyi uman bir kabullenmişlikle yaşarlar. Burada bize düşen, korkuyu yenmek, sevgiyi ve dayanışmayı çoğaltmak. Herkes bol keseden konuşurken ÇYDD üretiyordu. Herkes kürsüdeyken ÇYDD alandaydı, kırsaldaydı. Atatürkçü olmak büyük bir yükümlülüktür, sözle olmaz. O’nun yeni bir devlet kurarken bile kürsüde geçirdiği süre ile alanda ve çalışma başında geçirdiği süreye bakın, O’nun emeklerinin hakkını vermek için yapılması gerekenin üretmek olduğunu rahatlıkla anlayabilirsiniz. ÇYDD bana bu fırsatı verdi. Burada da Bolu Şubesi başta olmak üzere bana inanan büyüklerimizi ve uyum gösteren ekip arkadaşlarımı Türkan Hoca’nın tabiriyle tebrik etmeliyim.

 

Dernek projelerinin ve çalışmalarının topluma nasıl bir katkı sağlıyor?

Kendi yaşadığım örneklerden çıkarak şu saptamayı yapabilirim; hiçbirimiz, görevlerimiz ne olursa olsun, birbirimizden üstün değiliz. Sorumluluklarımız farklı, deneyimlerimiz az veya çok ama neticede hepimiz aynı değerdeyiz. ÇYDD’de gördüğüm ve kendi çalışmalarımda yerleştirmeye çalıştığım çoğunlukla buydu. Toplum olarak da bu birilerine tapınma huyumuzdan vazgeçersek hayata gözlerini yeni açmış bebek gibi saf ve temiz olacağız. İçimizdeki nefreti, birilerinin üzerine basarak yükselme niyetini, olumsuz cümleler kurma alışkanlığını acilen bırakmak zorundayız. Bataklık gittikçe büyüyor, az kaldı battık batacağız. Dernek projeleri, özellikle de gençlik projeleri ve çalışmaları topluma maddi açıdan büyük yararlar sağlamıyor, kaldı ki görevimiz de devletin ve sistemin açıklarını yamalamak değil, dernek projeleri topluma en güzel alternatifi, başka bir hayatın güzelliğini ve var olduğunu gösteriyor. Bir defa içerisine doğru yerden girenin bırakamaması da bu. Hayatın kirliliğinden kurtulup nefes almaya başlıyorsunuz. Kurtarılmış bölge diyorum ben. Bu dünyanın tüm insanlarını kurtaramayabiliriz ama gördüm ki insanların dünyalarını kurtarabiliyoruz. Destekçilerimiz de bilsinler ki ÇYDD’ye yaptıkları hiçbir yardım boşa gitmiyor, gençlere ve topluma tahminlerin ötesinde çok daha büyük fırsatlar sunuyor.


01.02.2017