Orhan Bursalı, Cumhuriyet Gazetesi - 05 Temmuz 2020 Pazar
Türkan Saylan ve Celal Şengör
Aramasaydı da yazacaktım, ama araya yaşadığımız büyük olaylar girdi, bugün de planladığım yazı başkaydı, ama şimdi tam zamanı dedim, sinirlerimi yatıştırmam gerekiyordu.
Niye aramıştı? Ta 2017’de 106 yaşında ölen Goebbels’e 3 yıl sekreterlik yapan ve yalanlarını daktilo eden Brunhilde’nin bir röportajda söylediğini nakletmek için. Brunhilde, “Diktatörler, Hitler de normal seçimleri kullanarak iktidara gelirler, sonra diktatörlüklerini kurarlar” benzeri laf etmiş. ABD ve Türkiye’yi de örnek göstermiş. Yeni bir şey değil, ama eksik, hayatında hiç mücadele etmemiş bir kadının ne ABD’yi ne Türkiye’yi inceden bilecek hali yok. Ama Alman hayranlığı önemsetiyor söylediğini!
Bir de Avusturya’nın en değerli madalyasını (büyük jeolog Eduard Suess) aldığını da laf arasında haber vermek için.
- Madalyan batsın, dedim.
Şaşırdı mı bilmem, çünkü şaşırmasına fırsat vermeden Türkan Saylan hakkında yazdıklarına düşüncelerine giydirmeye başladım.
Binler, bir Türkan Saylan etmez
Nefes almak için durunca, ama mama ben falan demeye kalkıştı.
- Sen ne, arada sırada toplumu geren laflarınla bazen beyin ishali olmuş birisin. İnsan aklına gelen bir şeyi şöyle bir döndürür, gırtlak boğumlarında tutar, düşünür, bu söyleyeceğim doğru mu, yerinde mi diye dilinde dolandırır.
- Ya ben onun toplum liderliğine bir şey demedim ki, sadece bilim alanında bir şey yapmadığını söyledim, TÜBİTAK yönetiminde üye iken de bilim için ne yaptı diye sordum... Prof. unvanı taşıyorsa bir insan araştırmacılığını da sorgulamak gerek, sadece bunu söylemek istedim.
- Ya kardeşim, ülke bu unvanı taşıyan ama arkasında hiçbir bilimsel araştırması katkısı olmayan binlerce insanla dolu, üstelik bol bol da rektör atanıyorlar, önemli idari işlerin başlarına getiriyorlar, salt siyasetin kontrolünde olsun diye. Topla çoğunu tek bir Türkan Saylan etmez. Türkan Hoca’nın bu ülkeye yaptığı, bazılarının önemi olmayan yüzlerce makale yazmasıyla bile karşılaştırılmaz. Aklıma hiç gelmez Saylan’ın makalelerine bakmak, çünkü o hizmetleriyle o kadar önemli işler yaptı ki bunları görmeyip araştırması var mı diye bakanın aklından zoru vardır. Bunu da koca ülkede bir sen yaptın!
- Ama ben Türkan Saylan’ın bu yönünü takdir ederim..
Saf gerçek anlamlı mı?
- Etme kardeşim, bir çuval inciri berbat etmemek için sadece sus. Her şey “bilim”, “makale” açısından değerlendirmek değildir. Öyle insanlar ve işler vardır ki yüzlerce makaleye değer hizmetlerde bulunur.
Saf gerçekler, bazen hiç gerçek değildir. Anlamsızdır dile getirmek. Çünkü başka saf gerçekler onu yok eder. Sen bilim, bilim tarihi, eğitim, evrensel bilim bakışı ve bilim ilişkileri çok güçlü bir insansın. Jeolog olarak dünya çapında bir otorite olarak kabul edilirsin, toplamadığın madalya yok, ama sosyal konularda sıfır olduğunu yazmıştım CBT’de, hatırlarsan.
- Evet, yazmıştın. Zaten karım Oya da bana her şeyi berbat etmekte ustasın der.
- Oya senin hakkından nasıl gelemiyor hayret... Türkiye bilim, bilim kültürü açısından zayıf bir ülke. Ben 40 yıldır bu kültürün gelişmesine katkıda bulunmaya çalışıyorum; yazarak, yayınlar çıkararak, gerçek bilimsel değerleri, bilimin önemini vurgulayarak...
Bilimi kurban etmek
Ama sen bizim 40 yıldır yapmaya çalıştıklarımızı, biriktirdiklerimizi, bir kılıç darbesiyle yerle bir ediyorsun, on para etmez iki söz ederek. Millet sağduyusuyla, ulan edeyim bilimine, Celal’ine diyor. Senin sarf ettiğin değersiz iki laf üzerine, ne sen kalıyorsun, ne evrensel bilimsel katkıların, aldığın onur madalyaların ne başka bir şeyin...
Olan bize de oluyor. Bizim çalışmalarımızın da içine ediyorsun.
***
Sustu, utanmıştır biraz da pişman olmuş mudur bilmem, ama hissettiğim o.
Aklına geleni söyleyen ve bundan önce de potlar kıran bir insan vardı karşımda.
Bir yanıyla asla reddedilemeyecek kendi alanında bir bilim devi.. Savunulacak, korunacak ve zekâsına şapka çıkarılacak...
Öte yanıyla, çok çok zayıf, sosyal değerlendirmeleri dikkate alınmayacak ve yerden yere vurulacak bir kişi.
Ve kırdığı potlarına da kurban edemeyeceğimiz bir durum...
Ne bilimi ne Celal’i...