ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞİ
GENEL MERKEZİ VE TÜM ŞUBELERİNDEN
DUYURU
Katılımcılarının büyük bir çoğunluğunun “Siyasal İslam” düşüncesine bağlı olduğu görülen
Milli Eğitim Şûrası’nın
Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmaya yönelik kararlarını reddediyoruz.
Şûra kararlarının bazılarının Cumhurbaşkanı tarafından da hararetle ve ısrarla tekrarlanması ve savunulmasının siyasal iktidarın hangi anlayış içinde olduğunu açık olarak ortaya koymuştur.
Bebelere zorunlu din dersi konulmasına ilişkin karar, çocuklarımızın bebek yaşlardan başlayarak günah-sevap, cennet- cehennem korkusuyla baskı altında tutulmasına; psikolojilerinin bozulmasına; güvensiz kişilikler oluşturulmasına yol açacaktır. Oysa daha iki ay önce AİHM’in ortaöğretimde din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu okutulmaması yönünde aldığı bağlayıcı nitelikteki kararının uygulanması beklenirken bu kez, ilk sınıflara zorunlu din dersi konulması, AİHM kararını ve uluslararası hukuku hiçe saymanın, Türkiye’yi Avrupa Konseyi ve AB’den uzaklaştırmanın bir diğer örneği olacaktır.
“Osmanlıca” adı altında Arapça – Farsça karışımı bir dili ve Arap harflerini zorla öğretmeyi savunmak, esasen düşük olan eğitimin kalitesini daha da düşürecek, müfredatta yer alan din eğitimi ve Kuranı Kerim dersleriyle birlikte öğrencileri bilimsel düşünceden uzaklaştıracaktır.
Şûra, turizm eğitimi alan öğrencilerin alkollü içki ve kokteyl hazırlamayı öğrenmesini bile dini olarak sakıncalı gören anlayışla, turizmi de Türkiye’ye çok görmektedir.
Şûra, yurttaşlık yerine kul ve ümmet düşüncesini pekiştiren anlayışıyla okullarda insan hakları, yurttaşlık ve demokrasi dersinin bağımsız okutulmasını gerekli görmemiştir. Türkiye’nin demokrasi ve insan haklarına saygılı bir ülke olması kimleri rahatsız etmektedir?
Din ağırlıklı derslere yer açmak için kendini keşfetme çağında olan çocukları, her ikisini birden öğretmek yerine resim ya da müziği seçmek zorunda bırakmayı düşünenler, sanat eğitiminin de insanları özgür bireyler olmaya yöneltmesinden mi korkuyor?
Cumhurbaşkanı’nın hemen iki gün sonra topladığı “Din Şûrası”nda, açıkça “Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşlık gibi yapay dinler oluşturduğu” biçimindeki sözlerinin ve “din ve devlet işlerinin ayrıldığı laikliğin devlete egemen olduğu”nu eleştirel bir üslupla anlatmasının, ne yazık ki, Atatürk Devrimlerine ve Cumhuriyet’e meydan okumak demek olduğunu söylemek istiyoruz.
Sivil toplum olarak demokratik cumhuriyetin din devletine dönüşmesine izin vermeyeceğimizi kamuoyuna duyuruyor, sivil toplumu bu konuda birlikteliğe davet ediyoruz.